OYDER’in İzmir Çıkartması
Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği OYDER, 23 Ekim 2010 tarihinde yeni Yönetimi ile İzmir’de Bölge Yetkili Satıcıları ile buluştu.
Yönetim Kurulu Başkanı H. Şükrü ILISAL, Başkan Vekili Vedat İnciroğlu, Genel Sekreter Tamer Atsan ve Yönetim kurulu üyelerinin katıldığı toplantıda Renault MAİS Genel Müdürü İbrahim Aybar, Opel Genel Müdürü Özcan Keklik ve Prof. Yılmaz Aslan konuşmacı olarak katıldılar. Ege Bölgesi Yetkili Satıcıları ile birlikte Sektörün güncel konularının tartışıldığı toplantıda aynı zamanda Elektrikli araçlar ve Blok muafiyeti konularındaki son gelişmeler değerlendirildi. OYDER in İzmir toplantısı öncesi Yönetim Kurulu üyeleri Opel Genel Müdürü Özcan Keklik ve Chevrolet Genel Müdürü Murat Aydın’ı ziyaret ettiler.
Karsızlık Sektörümüzün Kanayan Yarasıdır
Her ne kadar Pazar rekora koşuyor olsa da işler hiç dışarıdan gözüktüğü değil. Sağlayıcıların ön gördüğü standartlardaki iş yerlerimizde son yılların en önemli konusu olan Müşteri Memnuniyetini hakkıyla sağlayabilmek adına istihdam edilen yüksek kalitede personel ve yapılan çalışmalar Türkiye deki Otomotiv sektörünün kalitesini önemli ölçüde yükseltmiştir.
Ancak yapılan tüm bu yatırımların karşılığı alınmamakta ve sektör ciddi anlamda risk altında kalmaktadır. Yetkili Satıcıların bu kar oranları ile bu mesleği uzun süre sürdürmeleri mümkün gözükmemektedir. Bize Üye Olsun veya Olmasın Tüm Türkiye’deki Tüm Yetkili Satıcılar İçin Varız !!!
OYDER olarak Varoluş sebebimiz tüm yetkili satıcıları temsil etmek, güvence olmak, yol göstermek, çözüm üretmek, fayda sağlamak ve Eğitmektir.
OYDER olarak biz tarafız;
Tarafımız her zaman Yetkili Satıcıların tarafıdır
Fakat aynı zamanda KAZAN-KAZAN ilkesini benimsiyoruz.
Opel Türkiye Genel Müdürü
Özcan Keklik:
Yoğun rekabet ortamında kalıcı olmak gerekiyor
Opel Türkiye bu yıl Türkiye’deki 20. yılını kutluyor. Bende Opel’in Türkiye’deki 20 yıllık tarihinin bir parçasıyım ve bununla gurur duyuyorum. 20 yıllık bu yolculukta, Türkiye’de otomotiv sektörünün büyük bir kabuk değiştirdiğini görüyorum. Hep birlikte sektörde büyük değişimler yaşadık. Bu zaman içinde parekendeciler, üreticiler, sağlayıcılar, tüketiciler ve hatta kanun ve yönetmelikler de gelişerek değişti.
Bu yolculukta birlikte güzel günlerimiz oldu, hatta eski günlerde karlılıktan şikayet etmiyorduk. Özel servisler çok fazla değildi, bazı vergi kanunları bugünle kıyasladığımızda daha uygundu. Ama her zaman bir problem yaşadık. Fakat bu süre içinde yaşadığımız değişimler bizi daha katı ve zor alanlara yöneltti. Özellikle son yıllarda OYDER’in, ODD’nin ve OSD’nin değişen yapısı sektörde olumlu gelişmelerin yaşanmasını sağladı. Sektörümüzün üç güzide sivil toplum kuruluşunun birlikteliğini artırarak sürdürmesi gerekiyor. Bu dönem Türkiye’de iş yapmanın kurallarını belirleyen hükümet nezdinden de bir araya gelerek etkinliğimizi arttırmalı ve işbirliklerimizi daha ileri taşımamız çok önemlidir. Üç derneğin birlikte el ele hareket ederek hepimizin başarı ve faydası için daha fazla çalışması sektöre ciddi bir katma değer sağlayacaktır.
OYDER misyonu ve vizyonuyla sektörde doğru ve güzel bir şekilde ilerliyor. Sonuçta organize, birlikte hareket eden aynı amaçlar için biraraya gelen dernekler ve organizasyonlar Türkiye’deki problemlerin çözümünde katkı sağlayabilirler. Biz Opel markası olarak yetkili satıcı ile beraber güçlü olmak hedefini güdüyoruz. Yetkili satıcılarımızın ekipleriyle, bizim ve yine yetkili satıcılarımızın finansal yeterliliğiyle birlikte kazan-kazan ilişkisinin geliştirilmesine inanıyoruz. Bu elbette çok sihirli bir formül değildir. Bütün markalar ve organizasyonlar için geçerlidir. Bu açıdan bakarsak derneklerinde bu çerçeve içerisinde düşünerek ilerlemesi gerekiyor. Önemli olan birlikte kazan-kazan ilişkisini geliştirebileceğimiz bir yolcuğulu sürdürebilmektir. Bu yıl geçen yıllara baktığımızda çok şanslı bir yıl geçiriyoruz. Geçen yıl ÖTV indiriminin arkasından böyle bir pazar beklemiyorduk. Özellikle Bu yılın başında Ocak ve Şubat aylarında karamsar bir tablo ortaya çıkıyordu. Şimdi baktığımızda çok güzel ve iyi yerlere doğru hızla ilerliyoruz. Çok iyi pazar adetlerini yakaladık fakat istediğimiz geri dönüşleri aldığımızı düşünmüyorum. Açıkçası aylık 70-80 bin aracın satıldığı bir otomobil pazarında yüzler yeterince gülmüyor. Demek ki bir takım problemlerimiz var.
Bunları aşmak için de derneğimize çok iş düşüyor. Kendimi de OYDER’in bir parçası olarak işin içine katıyorum, doğru yolda olduğumuzu inanıyorum. Eğitim, planlama gibi operasyonlarımızı verimli hale getirmek çok önemli. OYDER Yönetim Kurulu’nun koydukları misyon ve vizyondan, yeniden şekillenmede aldıkları yoldan ötürü tebrik etmek gerekiyor. Kendi adıma söyleyerek, aynı zamanda sektördeki sağlayıcılarında böyle düşündüklerine inanarak, yönetim kurulunun önlerine koydukları hedeflerle, bu zorlu yolda desteğimizi sürdüreceğiz. Hep birlikte elbirliğiyle kazan-kazan hedefiyle daha iyi noktalara geleceğimize inanıyorum.
Renault Mais Genel Müdürü
İbrahim Aybar:
Süreç hızla yeni
teknolojilere doğru ilerliyor
Otomotiv sektöründe bir çok şey değişmeye ve gelişmeye yüz tuttu. Gelecekte hali hazırdaki otomobil tipleri görüntü olacak yine var olacak ama teknolojik olarak giderek gelişmekte ve bugünden çok farklılaşmaya doğru ilerleyecek. Tabi ki bunun bugünden yarına değişim hemen söz konusu değil, fakat sektörde süreç hızla yeni teknolojilere doğru ilerliyor. Belki bu süreç onlarca yıl sürebilir, gelecek nesillerimiz için artık otomotivde bir çok şey eskisi gibi olmayacağını, bir çok şeyin artık değişmekte olduğunu ve yeni bir otomotiv tarihinin yazılmaya başlandığını şimdiden görmemiz gerekiyor. Belki bu yeni teknolojik evrim, bizlerin bugüne kadar giderek ağırlaşan çalışma biçimimizi, daha da zorlaşan ticari ortamı ve giderek daha da örselenen karlılığımızı da bir çözüm olarak yeni bir ümit haline gelir. 2015 yılı sonuna kadar Türkiye’de 30 bine yakın elektrikli araç karayollarında olur, 2020 yılı itibariyle otomobil satışlarının yüzde 10’unu elektrikli araçların kapsayacağını öngörüyoruz.
Biz Türkiye olarak, elektrikli araç üretimini başlatacak noktaya geldik ve Avrupalıları kıskandıran bir adım attık. Ama bu adımı atmak yetmiyor, bunu devam ettirmek, geliştirmek, sürdürülebilir kılmak lazım. İşte onun için özellikle 2011 yılında başlayacağımız üretimle birlikte Türkiye’mize de bu araçları satabilmek için süratle ilgili ÖTV ve MTV mevzuatının değişmesini bekliyoruz. Buradaki özellikle çevreye duyarlılığımızı, teknolojiye olan ilgimizi ve bu konudaki kararlılığımızı göstermek üzere ÖTV ve MTV’nin ilk 5 yıl için yani 2011-2015 yılları arasında alınmayarak, bu tür sıfır emisyon yaratan yani çevreyi temiz tutan araçların, dolayısıyla çevrenin, Kyoto Protokolüne taraf olan ülkemizin bu konudaki duyarlılığının ortaya konulmasını, desteklenmesini bekliyoruz. Bu şekilde yapılabilirse çok net biliyoruz ki bu teknoloji yerleşir, kökleşir ve Türkiye dünyanın bu teknolojiye sahip, otomotiv sektörü olarak öncü, know-how sahibi ülkelerinden biri olur. İşte tarihi fırsat bizi buraya götürecektir. Bu yönü, bu ışığı hiçbir zaman gözden kaçırmamamız lazım.
Yılmaz Arslan
AB Otomotiv Sektöründe
Yeni Rekabet Kuralları
AB üyeliği hedefi çerçevesinde AB Rekabet Kuralları ülkemizde mehaz olarak kabul edilmiş ve onların hukukları ile uyumlu kuralları iç hukukumuza aktarılmıştır. Bu nedenle AB otomotiv sektörü özel kuralları biraz gecikmeli de olsa ülkemiz otomotiv sektörünün de kuralları haline gelmiştir. Motorlu araçlar sektörü AB’de 1985 yılından beri özel grup muafiyeti düzenlemelerine tabi olmuştur; bunlardan hem satış hem de satış sonrası hizmetlere ilişkin anlaşmaları kapsayan en sonuncu düzenleme 1400/2002 sayılı Komisyon Tüzüğüdür. Söz konusu Tüzüğün yürürlük süresinin bitimine doğru Komisyon değerlendirme çalışmaları yapmış ve bu çalışmalara göre, yeni motorlu araçların dağıtımı bakımından, bu sektörü ekonominin diğer sektörlerinden ayıracak daha farklı ve daha katı kuralların uygulanmasını gerektirecek önemli bir rekabet azalması tespit etmemiştir. Böylece yeni motorlu araçların dağıtımı ile ilgili olarak sektöre özel kurallar çıkarma geleneği sona ermiştir. 1400/2002 sayılı Tüzük 31 Mayıs 2010 tarihinde yürürlükten kalkmasının ardından tüm işletmecilerin yeni çıkarılan Tüzük’e uyum sağlamalarına olanak tanımak amacıyla, 1400/2002 sayılı Tüzük hükümlerinin uygulama süresinin yeni motorlu araçların satın alınması, satımı ve yeniden satımı ile ilgili dikey anlaşmalar bakımından 31 Mayıs 2013’e kadar uzatılması uygun görülmüştür. Yedek parçaların dağıtımı ve bakım ve onarım hizmetlerinin sunulması hakkındaki dikey anlaşmalar bakımından ise motorlu taşıtlar satış sonrası pazarında rekabetin uygun bir şekilde korunmaya devam edilebilmesi için bu yeni Tüzük 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren uygulanmaktadır. 1400/2002 sayılı Tüzük’te o kadar çok özel şart, ön koşul ve kara liste hükmü vardı ki muafiyet ve özgürlük kapsamında kalan ne gibi sınırlamalar olduğu tartışılıyordu. Şimdi yeni Tüzüklerle bir öncekine göre motorlu araçlar sektörü bakımından ilk kez daha özgür bir hareket alanı doğmaktadır. Her şeyden önce ön koşul, özel koşul gibi adlar altında çok detaylı olarak düzenlenmiş olan hükümler çıkarılmış ve tüm sektörlerin dağıtımının tabi olduğu genel düzenlemeler motorlu araçlar dağıtım sektörü için de geçerli olmuştur. Satış sonrasına ilişkin olarak, sadece farklılıkları düzenleyecek bir tüzük ihtiyacı doğdu. Bu amaçla 461/2010 sayılı Tüzük çıkarıldı. Bu Tüzük esasen otomotiv sektörüne de 330/2010 sayılı Genel Dikey Anlaşmalar Tüzük’ünün uygulanacağını, geçiş amaçlı olarak motorlu taşıt satışlarına üç yıl daha eski Tüzük’ün uygulanacağını ve satış sonrası bakımından 330/2010 sayılı Tüzük’e ek olarak üç ağır sınırlama daha uygulanacağını söylemektedir. 330/2010 sayılı yeni Genel Dikey Anlaşmalar Tüzüğüne göre muafiyetten yararlanabilmek için alıcının veya sağlayıcının pazar payının %30 eşiğini aşmaması gerekmektedir. Diğer bir dikkat çekici husus ise, 1400/2002 sayılı Tüzük rekabet etmeme yükümlülüğünü alıcının sözleşme konusu ürünlere olan ihtiyacının %30’dan daha fazlasının sağlayıcıdan alınmasına sebep olan her türlü yükümlülük olarak tanımladığından sağlayıcılar çok markalılık söz konusu olan hallerde alıcıya daha fazla alım hedefleri koyamıyorlardı. Ancak hem yeni Tüzük’teki rekabet etmeme yükümlülüğü tanımı bu eşiği %80 olarak kabul etmektedir hem de beş yılı aşmayan rekabet etmeme yükümlülüklerini grup muafiyetinden yararlandırmaktadır.
Şimdi, 330/2010 sayılı ve 461/2010 sayılı Tüzük’lerde yer alan ağır sınırlamalardan kısaca bahsedelim. Ağır sınırlamalar doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya tarafların kontrolü altındaki diğer faktörlerle birleşerek, yetkili servislerin tamir amaçlı olarak parça satışlarının kısıtlanması, parça sağlayıcısının bazı istisnalarla bilirlikte parçaları üçüncü kişilere satışının ve kendi tanıtma vasıtalarını parça üzerine koymasının sınırlanması amaçlarına sahip olan dikey anlaşmalarla ilgilidir. Yani, muafiyetten yararlanmak için Pazar payı %30’u geçmeyen yetkili servisler bu 3 ek kurala uygun davranmalıdır. Satış sonrası hizmetler pazarında, pazar payı çoğunlukla %30 sınırını aşacaktır. Bu durumda grup muafiyetinden yararlanmak mümkün olmayacağı için Tüzüklerde öngörülen şekilde Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşmanın 101/3 maddesindeki bireysel muafiyetten yararlanıp yararlanmadıklarını değerlendirmeleri gerekir. Bu değerlendirmelerini yaparlarken bağımsız tamircilerin teknik bilgiye erişiminin engellenmesi, bağımsız tamircilerin dışlanması için yasal ve/veya sözleşme ile genişletilmiş garantilerin kötüye kullanılması ve yetkili servis ağına erişimi niteliksel olmayan kriterlere bağlı hale getirilmesi konularına ayrıca önemle dikkat etmelidirler. Anlaşmayı grup muafiyeti dışına çıkaran sınırlamalardan biri; “seçici dağıtım sisteminin üyelerinin, motorlu araçların bakım ve onarımında kullanılmak amacıyla bağımsız tamircilerin talep ettiği motorlu araç yedek parçalarını satmalarının sınırlanmasıdır” Burada dikkat edilmesi gereken husus, sınırlanamayacak olan satışların “tamir amaçlı” olmasıdır. Yani bağımsız tamirci belirli bir aracı tamir etmek amacıyla kullanmak üzere yedek parça talep etmiş olacaktır ve yetkili servis de bunu satmak isterse satabilecektir. Böyle bir satış sağlayıcı tarafından kısıtlanırsa anlaşma doğrudan grup muafiyeti dışına çıkmaktadır.
Anlaşmaları grup muafiyetinden çıkaracak diğer bir sınırlama ise “yedek parça, servis aletleri ve diagnostik ya da diğer ekipmanların sağlayıcısı ile motorlu araç üreticisi arasındaki anlaşmada sağlayıcının bu malları yetkili veya bağımsız dağıtıcılara veya yetkili veya bağımsız servislere ve son kullanıcılara satış olanaklarının sınırlanmasıdır”. Görüldüğü gibi hem sınırlama getirilemeyecek mal kalemleri arttırılmış hem de sağlayıcının satış yapabileceği kişiler arttırılmıştır.
“Motorlu araçlarının üretiminde kullandığı tamamlayıcı parçalarla ilgili olarak motorlu araç üreticisi ile bu tamamlayıcı parçaların sağlayıcısı arasında yapılan anlaşmada sağlayıcının kendi markasını veya logosunu etkin ve görülecek bir şekilde yedek parçaların veya tamamlayıcı parçaların üzerinde koyma olanağının sınırlanması” anlaşmayı grup muafiyeti kapsamı dışına çıkaran ağır bir sınırlamadır.
Genel kurallar çerçevesinde anlaşmaları grup muafiyeti kapsamı dışına çıkaran sınırlamalardan bahsetmek faydalı olacaktır. Bu sınırlamaları “kara liste” olarak adlandırmak da mümkündür. Buna göre, alıcının yeniden satış fiyatı tespit edilemeyecektir. Ancak, bu sağlayıcıya fiyatlarla ilgili hiçbir hak tanınmadığı anlamına gelmemektedir. Sağlayıcının tavsiye ya da tavan fiyat belirleme yetkisi bulunmaktadır. Sağlayıcının, alıcının sözleşme konusu malları satacakları bölge ve müşterileri sınırlaması kural olarak yasaktır. Fakat bu kurala birçok istisna getirilmiştir. Diğer bir istisna ticaretin toptan seviyesinde faaliyet gösteren bir alıcının son kullanıcıya satışları sınırlanabilir. Ayrıca, seçici sistemin üyelerinin sistem dışındaki alıcılara yeniden satış amaçlı olarak mal veya hizmet satmasının yasaklanabilmesi de bir diğer istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. İlgili konudaki yasağın son istisnası ise, sağlayıcı tarafından alıcıya birleştirilmek üzere satılmış olan tamamlayıcı parçaların, sağlayıcı tarafından üretilenlerle aynı tipte malları üretmek için kullanılacak olan müşterilere satışının sınırlanmasıdır. İlgili yasağın istisnalarına yer verdikten sonra, kara listedeki diğer yasaklara dönersek; son kullanıcılara perakende düzeyindeki seçici dağıtım sistemi üyeleri tarafından yapılacak aktif ve pasif satışların kısıtlanması halinde anlaşma grup muafiyeti kapsamı dışına çıkacaktır. Anlaşmaları grup muafiyeti dışına çıkaracak diğer bir hüküm, yani kara listede yer alan diğer bir hüküm ise seçici dağıtım sistemi üyelerinin kendi aralarında mal temin etmelerinin kısıtlanmasıdır. Son olarak, tamamlayıcı parçaların sağlayıcısı ile bu parçaları birleştiren alıcı arasındaki anlaşmada, parçaların sağlayıcı tarafından, yedek parça olarak, son kullanıcılara veya tamircilere veya alıcı tarafından kendi sattığı mallara tamir ve bakım yetkisi verilmemiş diğer servislere satma olanağının sınırlanmasıdır.
Yeni Tüzüklerle sözleşmelerde hakem şartının olması, fesih sürelerine ve fesih bildirimlerinin detaylı, objektif ve şeffaf gerekçelerini içerecek biçimde yazılı olmasına dair bir şart yoktur. Ayrıca, sözleşmelerde devir şartının bulunması zorunluluğu da kaldırılmıştır.